23 Mayıs 2014 Cuma

SERENAD / ZÜLFÜ LİVANELİ



Ben ki ; yüzlerce kitap okumama rağmen Türk yazarlarını hiç tercih etmemişim…
Ben ki ; taktığım at gözlüklerinin dışına çıkabilecek olgunluğa gelene kadar kendi değerlerimizden pek bir bi habermişim..,
Ben ki ; edebiyat ,eser , bilgi ve niceleri kendi kültürümün yazarlarındayken çok çok farklı yerlerde oyalanmışım..
Ben gerçekten ; ne de ön yargılıymışım..

İşte bunları hissettim ben ZÜLFÜ LİVANELİ’nin yazdığı “SERENAD’ı “ okumaya başladığımda..
Kendi çerçevelerimi o kadar gözü kör oluşturmuşum ki zamanında  ; okumak istediğim türde eserlerin bir Türk yazar tarafından yazılamayacağı kanaatine varmışım..
Hem de hiç Türk roman okumadan…!!

Neyse kendimi kınamayı bir kenara bırakıp bu harika esere gelelim..
Açıkçası okumayanlar için çok fazla hikayenin içine girip konuyu dile getirmek ve kitaba karşı duyulacak merakı öldürmek istemiyorum.
Kitabın arka kapağındaki yazı okumayanlar için hikaye hakkında fikir oluşturacaktır diye umuyorum ;

“Her şey,2001 yılının Şubat ayında soğuk bir gün,İstanbul Üniversitesi’nde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran (36) ABD’ den gelen Alman asıllı Profesör Maximillian Wagner’ı (87) karşılamasıyla başlar..
1930’lu yıllarda İstanbul Üniversitesi’nde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzerine, Maya bir gün onu Şile’ye götürür.Böylece,katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikayesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir.”

İşte hikaye böyle başlar kitapta..,
Profesrörün kışın en soğuk zamanında Şile ‘ ye götürülmesini isteyip ; Karadeniz deli gibi dalgalı ve fırtınalıyken kıyıya kadar yaklaşıp ; kemanını çıkarıp denize dönük bir şekilde eserini çalmasıyla başlar..
Bu olaydan sonra çeşitli olasılıklar gelse de aklınıza ; kalbinizden etkileneceğiniz bir hikayeyle karşılaşacağınızdan habersiz okuyorsunuz birkaç bölüm daha..

Dediğim gibi hikayeyi anlatmıyorum bu muhteşem kitabın büyüsünü bozmamak için..
Ama kitaba dair şunu söylemek isterim ki ;
Lütfen OKUYUN;OKUYUN;OKUYUN…
Çünkü sadece bir aşk hikayesi okumuş olmayacaksınız bu kitabı bitirdiğinizde..
Dönemin siyasi tutumlarından tutun da ; Yahudi Soykırımı ve beni en çok yaralan ve yaşanmış bir gerçek olan Sturma Saldırısın’dan da haberdar olacaksınız..
Dönemimizden önce neler yaşanmış , ne hayatlar son bulmuş,ne acılar çekilmiş bunları da gösteriyor çünkü Zülfü Livaneli bu kitapta..
Yeni yetme aşıklar yok bu kitapta..
Aşk için sabretmeler..
Sadakat dersleri ,
İnsanların yaşadığı haksızlıklar ,
Dönem Türkiye’si

Ve daha neler neler..

ÇILGIN CUMA...

Bugünü çok seviyorum artık..
Ne zamandan beri mi ?
Tabii ki  hafta sonu izin kullanmaya başladığımda beri...
Tabi ki her hafta sonu olduğu gibi , yapmayı planladığım ve alışılagelmiş bir şekilde hiçbirini yapamayacağım planlarım var bu hafta sonu için..
Mesela tıpkı aşağıdaki gibi yatmak ; sadece yatmak istiyorum..
Ama bu zamana kadar yapabildim mi diye sorarsanız ; ki sormayın daha iyi..
Malesef yapamadım..
Bu hafta sonu inşallah..

Hafta sonu etkinliklerime bu akşamdan başlayacağım zaten..
Ee adı üstünde zaten ; ÇILGIN CUMA..
Bu akşam bir çılgınlık yapıp evimi temizleyeyim diyorum..
Malum evli kadın halleri...
Arada yapmak lazım böyle şeyler...
Hem belki işi biraz daha abartıp , çamaşır bile yıkar hatta zeytin yağlı sarmalar yapar ; hafta sonuna bütün çılgınlığımla başlamış olurum..
Yok yok ; fazla uçmayalım yinede..

Şaka bir yana da nedense hafta sonları için türlü planlarım olsa da genelde evde pinekleyerek geçirmek bir alışkanlık oldu..
Ben diyorum zaten kendi kendime bu aralar..
Bu kadar izin yaramadı bana..Aptallaştırdı beni insani şartlarda çalışmak..
Eskisi gibi çalışıcaktım 12 saat canım çıkasıcaya kadar..
Hiç öyle plan - program derdim olmayacaktı..
Hayat iş-uyku-iş-iş-iş arasında devam edip gidecekti...

Ya neyse ne..
Yarın hafta sonu..
Hiçbir şey bu gerçeği değiştiremez ve beni çılgın Cuma'mdan alıkoyamaz....(İnş:)
Oley be..
Yaşasın HAFTASONU..

GÜNEŞ GÖZLÜKLÜ KEZBAN MASALI..

Yaz geldi tabii ; bütün kezbanlar su yüzüne çıktı..
Ya vallahi böyle laflar söylemek, kimseyi eziklemek falan değil derdim...
Bu sözlerim bir genelleme değil de direkt bu sabah karşıma çıkan ve o çakma Adriana'ya gelsin!!!
Ya pardon da o koca gözlükleri kafana geçirince evrim geçirdiğini falan mı sanıyorsun acaba ?

Aslında insanlar hakkkında eleştiri yapmak pek tercih ettiğim bir davranış değil...
Birilerini yermek yerine övmeyi tercih ederim...
Ama bu sabah gördüğüm arkadaş sözlerim sana ;
Sen neyin kafasını yaşıyordun ya sabah sabah ???????????

Kulağımda kulaklık, önümde kitabım , ufaktan ayılmaya başlamışım...
İşe gidiyorum işte her zamanki gibi..
Sonra tramvay durdu bir durakta ve o Afeti- Kezban girdi içeri..
Ve direkt benimle göz göze geldi , hiç gecikmeden salakça meydan okuyan bir bakış attı..
"Hayırdır güzelim ? ; aşağılık kompleksin falan mı var  ? " tarzında bakışımı kendisine iade edip kitabıma geri döndüm..
Kahretsin ki gözüm kayıyor  ; taktım ya bir kere ; bakıyorum ister istemez..
"Ya ne insanlar var" diyorum içimden..Aptal bir kombin , yataktan kalkmıştan hallice bir saç modeli..
Birde biz bakıştıktan sonra hanımefendi herhalde göz makyajının ne kadar iğrenç olduğunu falan gördü bir yerden ; metronun içinde çıkarıp güneş gözlüğü taktı...
Evet itiraf ediyorum ; güldüm; hemde gözünün içine içine bakarak..
Ulan ;b*k gibi giyin , saç baş , makyaj hak getire...
Hareketler desen zaten yıkılıyor ucuzluktan..
O gözlük ne la ????
Takınca noluyor merak ettim ?
Görünmez mi oluyorsunnnnn?
Yoksa bir çeşit bir sihri falan mı var gözlüğün ?Şöyle takınca falan olduğundan daha zeki falan mı gösteriyor seni acaba ???
Seni bir daha görmemek ve hep aşağıdaki gibi sevimli görünmek için bunları yapan biri olarak kabul edip , davranışlarını beyinsizliğine vermek istiyorum...


HEPİMİZ TATİL İÇİN ÇALIŞIYORUZ :)

Çalışmayı seviyorum..
Evde bütün gün ev işi yapmak ve aptallaştıran kadın programları izlemeye her zaman yeğlemişimdir çalışmayı...
Ama şu bir gerçek ki ; o kadar her halimizden yakınır bir toplum olduk ki..
Çalışan mutsuz..çalışmayan ayrı mutsuz ...
Tabi burada çalışabilmek adına iş arayan arkadaşlarımıza hiçç değinmiyorum bile..

Eğer çalışmanın sonunda hedeflediğimiz bir ara verme, yani  bir tatil olmasaydı eminim çalışmak daha zor ve amaçsız gelebilirdi...
Neyse ki her birimizin farklı yerlerde değerlendirdiği izinlere sahibiz..
(Bunu böyle emin bir şekilde söylememin sebebi tabi ki çalışanlara verilen yasal izinlerimizden kaynaklanıyor..)
Baharın gelmesiyle deniz sezonunun açılışını iple çekenin sadece kendim olmadığını düşünerek size içinizi ısıtacak,çalışmanızı işkenceye dönüştürecek tatil fotoraflarıyla baş başa bırakıyorum..
Bahar geldi;böyle oldu..:)
Bol hayal kurmalar..
Gerçek hayata döndüğümüzde hayat çook acımasızlaşacak gözünüzde..
Benden söylemesi..








DİP NOT : Başlığın bir reklam sloganı olduğunun farkındayım ama hepimizin ortak görüşünü bu kadar yansıtabilecek farklı bir başlık bulamadığımdan kullanmakta sakınca görmedim...
Ve son olarak herkesin tatil anlayışı farklıdır ; sayfamda paylaştığım resim ve fikirler tamamen şahsıma münasırdır..
Sevgilerimle..

22 Mayıs 2014 Perşembe

AY TOZU

Çalışırken rastladığım bir kelime olan "AY TOZU " artık bilinç altımda neleri ortaya çıkardıysa artık ; çok güzel çağrışımlar yaptı bende..
Bu sebeple araştırmak istedim ve aşağıdaki ilginç bilgilere ulaştım...
Belki sizin bilginiz vardır ama ben Apollo astronotlarının 1969 ile 1972 yılları arasında Ay’dan toplamda 382 kiloluk örnek getirdiğini ve bunun hakkında araştırmalar yapıldığını ilk kez duydum ve öğrendim..
Ben kendi küçük dünyamda sığ bilgilerimle idare ederken , araştırmacı ruhumun izinden gidip ilgimi çeken bilgileri buradan paylaşmaya devam edeceğim..

Ay'a 2020'de yeniden insanlı uçuş planlayan NASA, Ay tozu yutmanın astronotlar için tehlike oluşturup oluşturmadığını inceliyor.Laboratuvarın deposunda bulunan örneklerin nasıl unutulduğu sorusu cevabını bulamazken tüplerdeki etiketlerde el yazısıyla 24 Temmuz 1970 yazdığı öğrenildi.Örneklerin NASA’ya gönderilmesi gerektiği ancak laboratuvara gönderildiği ve burada unutulduğu belirtildi.Numuneler 43 yıl sonra NASA’ya gönderildi.Apollo astronotları 1969 ile 1972 yılları arasında Ay’dan toplamda 382 kiloluk örnek getirmişti. 

AY TOZUNUN ZARARLARI ARAŞTIRILIYOR  Minik Ay tozu parçacıklarının toksik olabileceğini düşünen bilim insanları, deney fareleri üzerinde Ay tozunun akciğerlerde yaratabileceği enfeksiyon olasılığını inceleyecek. Tennessee Üniversitesi'nden bir ekip de, ay'da kurulmasıplanlanan üs ve uzay araçlarındaki yaşam alanlarından tozun uzak tutulması amacıyla mıknatıs filtreler kullanması olasılıklarını araştıracak. NASA'nın Apollo uçuşlarından bu yana Ay tozunu yutmanın sağlık üzerindeki bazı olumsuz etkileri biliniyor. Apollo 17 seferi ile Ay yüzeyinde yürüyen son insan olan Amerikalı astronot Harrison Jack Schmitt, Ay yüzeyindeki yoğun bir faaliyetin ardından kirli uzay elbisesini modül içinde çıkarttığında, ay tozunun olumsuz etkisinden ve ateşinin yükselmesine neden olmasından şikayet etmişti. NASA, şu anda Ay tozuna daha uzun sürelerde maruz kalınmasının yol açabileceği sonuçları inceliyor ve 13 yıl içinde Ay'a yeniden insan gönderilmeden önce bu soruna çözüm bulmaya çalışıyor.

BİRİNE SARILMAK YA DA SARILACAK BİRİNİ BULMAK..

Bu sabah her zamanki gibi iş yerime gitmek üzere tramvaydan inmişken, durakta bir çift gördüm..
Birbirlerine sımsıkı sarılmışlar ama öyle böyle değil..
Sevgi,aşk,nefret,elektrik..
Hani bunlar gözle görülemeyen şeyler olarak tanımlanır ya derslerde...
İşte öyle değildi gerçek..
Ben o aşkı gördüm..
Sabah sabah uykulu halimle gerçek aşkın şekil almış halini gördüm ve onlardan yayılan bir sevgi dalgası beni de etkisi altına alıverdi..
Ve aynı zamanda bir çok bildiğim ama çoğu zaman unuttuğum değerleri de hatırlamamı sağladı..
Ne kadar da özel; hayatımızda bize değer veren insanların olduğunu biliyor olmamız..
Sevgimizi gösterebileceğimiz , bizden duyacağı güzel cümlelerle gününü daha mutlu kılacağımız; paylaşımda bulunabileceğimiz dostlarımız,ailemiz,sevgilimiz,eşimiz...
Çok ta önemli değil zaten ne sıfatla adlandırıldığı...
Önemli olan sevgimizi koşulsuz sunabileceğimiz birilerinin her zaman var olacağı gerçeğini bilmek;hatırlamak...
Bunu okuyanlar bugün kendilerine bir iyilik yapsın ve artık kim ise o kişi ; sevgili; anne; kardeş yada belkide ilk kez karşılaştığı herhangi biri..
Her insanın duymaktan büyük mutluluk duyacağı kilit cümleler vardır..
Mesela ne kadar iyi göründüğü ya da sevildiğini duymak, hissetmek gibi..
Bugün hayatınızda birini " SEÇİLMİŞ KİŞİ " olarak ilan edin ve küçücük kelimelerin insan hayatında nasıl da olumlu etkiler yarattığını gözlemleyin..

Sadece söyleyin...
Yapamıyor musunuz ?
O zaman GÜLÜMSEMEYİ deneyin..


BİRAZ ROMANTİZİM…

 Bir kitap almadan önce , kısa bir araştırma yapmak ve okuyucu yorumlarını dikkate alarak seçim yapmak bir alışkanlık oldu artık..
Geçenlerde kitapçıda gözüm çarpan ama alıp almamak konusunda kararsız olduğum bir kitap oldu ve sonunda okuduğum olumlu yorumların da etkisi ile en sonunda aldım Marie Force’un yazdığı "BİR AŞK ÇARPINTISI’ nı..
Kitap, pembe dizi edasıyla romantik bir şekilde ele alınmış.Ve tabiî ki aşk kitaplarının olmazsa olmazı ideal sevgili adayımız da mevcut ve bu kitaptaki adı da "Mac…"
Kitabın geçtiği yer yazarın da gerçekte yaşıyor olduğu Block Island adasından esinlenerek verdiği isim ‘Gansett’ adasında geçiyor..
Tropik bir adada sıkıcı bir hayatı varken , karşısına çıkan genç,atletik ve yakışıklı Mac McCarthy okurken hepimizi kitabın fakir ama gururlu bayan baş kahramanı Maddie’nin yerine koyup, heyecanlanmamızı sağlıyor..
Ama iyi taraflarını bir yana bırakacak olursam, kitap bana bitirdikten sonra aynı türden farklı bir kitap okuma isteği yaratmak yerine romantik kitaplardan biraz uzaklaştırdı. Bu kitabın kötü olmasından değil tamamen benim okuduğum kitaplarından almak istediğim verim ile alakalı tabiî ki..
Sonuçta okurken keyif veren ancak romantik kitapların bir çoğunda yapabildiğimiz gibi sonunu tahmin edebileceğimiz bir kitaptı..
Karakterlerin yakınlaştığı sahneleri özellikle beğendim çünkü bu duygusallıktan uzaklaştırılmayarak ifade edilmiş..
Romantik kitap sever; romantik okurların severek okuyabileceği ve okuduktan sonra bir süre onların romantizmini içinizde hissedeceği hoş bir kitap…
Herkesin karşısına kitapta olduğu gibi hoş, ilgili ve mükemmel bir aşık olan Mac McCarthy gibi bir yakışıklının çıkıp hayatını güzelleştirmesi dileklerimle…



KİTAP AŞKIMIN BAŞ KAHRAMANI…."HARRY POTTER"

Her şeyin bir başlangıç hikayesi olduğu gibi benim de kitap aşkımın bir başlangıcı oldu..

Henüz daha ilkokula giderken tesadüfen kapağını görüp merak ettiğim bir seri hayatıma yön veren bir kitap haline geliverdi..

Kimden mi bahsediyorum?

Tabiî ki çocukluk,gençlik ve şimdilerde çocuğuma tanıştırdığım kahramanım HARRY POTTER’ dan..

Mutlaka okumasanız bile filmini izlemiş ya da en azından fragmanını görmüşünüzdür.

Kitabını okumayanlar ya da sadece filmini izlemiş olanların kitabını okuyanlara nazaran biraz daha uzak bir pencereden baktıklarını düşünüyorum. Çünkü kitabı okurken hissedecekleriniz ve hayal gücünüz ile yaptığınız beyin jimlastiğini ne yazık ki filmde yaşamak mümkün değil..

Neyse ; demek istediğim beni kitabın sayfaları arasında kaybolanlar ve zaman durmuşçasına heyecanla ve sabırsızca okuyanla daha iyi anlayacaktır..

Peki  neden bu kadar çok sevdim ve nasıl oldu da kitaplara olan ilgimin başlangıç noktası olabildi bu ünlü Harry Potter …

Öncelikle kitabı elinize alıp arka kapağını okuduğunuzda kitapı almanıza sebep kilit bir cümle bulmayabilirsiniz. Eğer sadece kapak yazısına bakarak kitabın içeriği hakkında tahminde bulunup okumaya öyle karar verseydim beklide bu büyülü dünyayı sadece yüzeysel olarak bilecek ve on binler satmasına anlam veremeyecektim..

Neyse gelelim kitaba..

Bunları yazarken bile serinin tamamını tekrar okuma isteğimin oluşmasını da paylaşmadan edemeyeceğim..

Serinin ilk kitabı Harry Potter ve Felsefe Taşı..Kitabın kapağında yazan ‘Harry Potter’ın baş döndürücü “büyülü” dünyasına adım atmadan önce kemerlerinizi bağlayın’ sözünün boşuna söylenmediğini belirtmeliyim öncelikle..

Kitabın yaklaşık ilk 80 sayfasında normalin dışında karşımıza çıkan bir olay vs olmamasına rağmen ( baykuşların taşıdığı postaların sürekli eve gelmesi dışında.. ki; gelen postanın ne olduğu daha sonra öğreniyorsunuz..) anlatım dili oldukça akıcı ve betimlemeler çok çok iyi..

Tanıtılan karakterlerin bir süre sonra aileden biriymiş gibi hissettirilmesinin de sebebi her mimik ve davranışın çok iyi ifade edilmiş olması.Mesela Harry’nin eniştesi Vernon, teyzesi Petunia’ dan daha ilk sayfalardan hoşlanmayacağınızı garanti edebilrim.

Neyse zaten konuyu biliyorsunuz , Harry teyze ve eniştesi ile birlikte berbat ve dışlanmış bir hayat sürerken bir anda eve gelen postalar dikkatini çeker..Dikkatini çeken tabiî ki eve posta gelmesi değil , her postanın üzerinde ismi yazmasına rağmen birini bile okuyamaması ve  eniştesin elinden alıp hepsini  birer birer hepsini yakması..

Tüm bunlar Harry’ nin hayatını değiştirecek gerçeği öğrenmesini engelleyemez tabiî ki ve o meşhur mektubu hiç beklemediği bir anda iri cüsseli ve iyi yürekli bir dev olan Hagrid tarafından teslim alır ve okur..

                   “HOGWARTS CADILIK VE BÜYÜCÜLÜK OKULU”

Sayın Mr Potter ,

Hogwarts Caılık ve Büyücülük Okulu’nda yerinizin ayrılmış olduğunu size bildirmekten mutluluk duymaktyız.Gerekli kitap ve gereçlerin listesi ilişikte sunulmuştur.

Ders yılı 1 Eylül’de başlamaktadır.Baykuşunuzu 31 Temmuz’dan önce göndermenizi dileriz.

Sevgilerimizle ,

Minevra McGonagall “

İşte benim için macera bundan sonra başladı ve o zamanlar çocukluğun vermiş olduğu bir hayal gücü ile ( tabii yazarın başarısını da unutmamak lazım ) kendimi bu dünyanın içinde hissettim..

Kitapta geçen dersler , Harry’in arkadaşları , geçmişinden gelen ve anne babasının ölümüne , kendisinin ise büyücüler dünyasında çok çok ünlü olmasına sebep olan geçmişi... Hepsi de birden sizin hayatınızmış gibi oluyor.

İşte bana kitapların sonsuz dünyasını açan baş kahramanım bu kitap..

Eminim sizlerin de çok etkilenip emsallerini okumaya devam ettiğiniz yazarlar yada kitap türleri vardır ve kitap okuma alışkanlığınız bir şekilde gelişmiştir..

Son olarak kitaptan zamanında bana ilham veren ve sevdiğim birkaç alıntıyla veda ediyorum..

“ Sınıfın yolunu bulabilirsen , dersler de vardı.Harry,büyünün sadece asa sallayıp birkaç gülünç sözcük söylemenin çok ötesinde olduğunu kısa sürede anladı.

Her Çarşamba gece yarısı teleskoplarıyla göğü incelemek , değişik yıldızların adlarını,gezegenlerin hareketlerini öğrenmek zorundaydılar.Haftada üç kere şatonun arkasındaki seraya gidip Profösör Sprount adlı tıknaz,kısa boylu bir cadıyla Bitkibilim çalışıyor,garip btkileri,mantarları,onların hangi alalarda kullanılacağını öğreniyorlardı..”Syf.156

“ O akşam Gryffindor’ların ortak salonu çok kalabalıktı.Hary,Ron,Hermione,bir pencerenin önünde birlikte oturuyorlardı. Hermione, Harry’le Ron’un Muska ödevlerni gözden geçiriyordu.Kopya çekmelerine hiçmi hiç izin vermezdi.(“”Kopya çekerseniz nasıl öğrene ilirsiniz?), ama bir kere baştan sona okuyup onlara yanlışlarını gösterirdi.” Syf.210

“Ama Hermione’nin Felsefe Taşı’ndan başka şeyler de vardı. Tuttuğu notları temize çekmeye, zaman cetvellerini düzene koymaya, çizimleri renklendirmeye koyulmuştu.Harrry’le Ron pek aldırmayacaklardı buna , ama Hermione onlarında aynı şeyi yapmasını söylüyordu boyuna.

“Hermione , sınavlara daha yüzyıllar var.”.

“On hafta diye kestirip attı Hermione.” “yüzyıllar değil.Nicolas Flamel için birsaniye sayılır.”

Ron, “”Hem zaten notları niye temize çekiyorsun ?Herşeyi biliyorsun nasıl olsa.”

“Niye mi temize çekiyorum? Çıldırdın mı sen? İkinci sınıfa geçebilmek için bu sınavarı vermek gerek. Çok önemli bu, çalışmaya bir ay önce başlamalıydım
,bana ne oldu , bilmiyorum…”


“Yazık ki , öğretmenler de Hermione gibi düünüyorlardı. Öyle çok ödev verdiler ki, Paskalya tatili Noel tatilinin yanında pek sönük kaldı. İnsan , yanında boyuna ejderha kanının on iki ayrı kullanışını ezberleyen ya da asasıyla çalışmalar yapan biri olunca, dinlenemiyordu.Harry’le Ron boş zamanlarının çoğunu kitapıkta geçirdiler. Hermione’yle , çalıştılar da çalıştılar..

Bir gün öğleden sonra ,” Bunu hiç hatırlamayacağım”diye patladı Ron, tüy kalemini fırlatıp attı,kitaplık penceresinden dışarıya özlemle dışarıya bakmaya başladı.Aylardır en güzel havaydı bu.Gök pırıl pırıldı,unutma - beni mavisiydi, yazın geldiğinin ilk belirtileri görünüyordu”Syf.262-263


21 Mayıs 2014 Çarşamba

Alacakaranlık

Ön yargılı bir insan olduğumu kendi kendime ispatladığım kitaplardan sadece biri "ALACAKARANLIK"..
Ortalık bu "VAMPİR-İNSAN " aşkıyla yıkılıyorken ben hala fikir sahibi bile değildim bu seri hakkında..
Hiç te öğrenmek istemedim açıkçası ; çünkü içeriğinde vampir figürü olan hiçbir şey ilgimi çekmeyi başaramadı bu zamana kadar..
İşte bu kitapta bu nitelikleri yüzünden ; ( ismini bilmem dışında ) daha öteye gidemedi benim için..
Ta ki tesadüfen bir televizyon kanalında filmine rastlayana dek..

Filmi yakaladığımda herhalde son 20 dakikasını falan izleyebilmiştim. Ama bu kadarı yeterli oldu zaten ne kadar yanıldığımı görmem için..
Bazen sürü içgüdüsüne kapılmanın olumlu yanları da varmış, bir kere bunu öğrenmiş oldum..
Çoğunluğu takip etmiş olsaydım herkesle aynı zamanlarda bende "ALACAKARANLIK" kitap ve filmlerini konuşuyor olurdum..
Ne kadar yanıldığımı ve harika bir aşk hikayesini kaçırdığımı anladığımın ertesi günü kitaplarını alıp , en başından olayı idrak ettim..
Kitabın sonuncusu olan "ŞAFAK VAKTİ" iki part olarak vizyonda yer alarak seri sonlandırıldı...
Eğer benim gibi ilgisini çekmeyip te henüz izlememiş olanlar varsa diye bu konudaki yanılgımı paylaşmak istedim.

Bize bu akıllardan silinmeyecek ve herkesin yaşamak isteyeceği türden bir aşk hikayesini belleklerimize dahil ettiği için Stephenie Meyer " e teşekkürler..

Grinin Elli Tonu Neden Bu Kadar Popüler Oldu ?

"Grinin Elli Tonu (İngilizce orijinal adı: Fifty Shades of Grey) İngiliz yazar E. L. James tarafından yazılan erotik romandır. Üçlemenin ilk kitabı olan Grinin Elli Tonu'nda üniversite öğrencisi olan Anastasia Steele'nin genç ve yakışıklı iş adamıChristian Grey'le tanışması ve aralarındaki ilişkiyi anlatıyor. Anastasia Grey'i tanıdıkça onun erotik istekleri karşısında dehşete kapılır fakat yine de bu adama karşı koyamaz.
Grinin Elli Tonu, dünya çapında (ABD ve İngiltere dahil olmak üzere) çok satanlar listesinin başına oturmuştur. Kitap 37 ülkede 70 milyon kopya satmıştır. Harry Potter serisini aşarak en hızlı satılan kitap serisi olma başarısını kazanmıştır. Film uyarlamasının 13 Şubat 2015'te vizyona gireceği duyurulmuştur."

Öncelikle kitabı okumayan ya da henüz duymamış olanlar için , kitap hakkında ufak bir bilgi aktarmak istedim. Bu kitap özellikle kadınlar arasında önce kulaktan kulağa, sonrasında basının da etkisi  ile hemen her yerde konuşulur hale geldi..
Ben de kitap ABD ve İngiltere"de de henüz yeni yayımlanmışken okuduğum bir haberden bilgi sahibi oldum..
O zamanlar haberde "romanın içeriğinin çok ses getireceği" ve "erotik bir üçleme olacağı" için ülkemizde "satışa sunulmayabileceğini" yazıyordu..
Neyse ki kitabın ülkemizde de binler satmasına engel olunamadı..
Peki neydi bu kitabı bu denli popüler kılan ?
Benim biricik çocukluk serim "HARRY POTTER" ın bile satış rekorunu kıran ?
Öncelikle sevgili yazarımız E. L. James "i okuyunca aslında dünyanın neresinde olursalar olsunlar , bütün kadınların aynı olduğu, benzer şeyleri istediği hissine kapıldım...
Zaten kitabın satış rakamları bu önermemi doğrular nitelikte..
Kişisel bağlayıcı sebeplerimi sıralayacak olursam ;  ( sanırım bu zamana kadar kitabın serisini yaklaşık 10"de bitirdiğimi hiç paylaşmadım.:)
Öncelikle kitabın çekici erkek kahramanı Cristian Grey öyle bir karakter ki ; sıra dışı birkaç isteğini görmezden sayarsak bir çok kadının hayır diyemeyeceği kadar gizemli ve kadın dilinden anlayan bir erkek..
Tabi kitabın erotik dili de okunmasında büyük bir etken olmakla beraber , içeriğinde yer alan fanteziler hayal gücünüzü zorlayacak nitelikte..
Duyduğuma göre yakında bol sansürlü olacağını tahmin ettiğim filmi de vizyona girecek..
Merak edenler için öncelikle iyi okumalar ve sonrasında hepimiz için iyi seyirler diliyorum.

Aldat - Ma !!!!

Söylenecek çok fazla bir şey bu sözün üzerine zaten..
Başlık açık yeterince..
Aldat-ma ve sakın bunu yaparsan "aşk,duygu ya da binlerce bulunabilecek bahanenin arkasına sığınacak kadar korkak olma...
Ya,aslında şunu düşünmek yeterli...
Sana yapılmasını hak ettiğin şekilde yaşar ve davranırsın..
Ne yaparsan onun karşılığını alır ,olanlar karşısında o lanet çeneni bile açamazsın,hesabını soramazsın...
Bu öfke neden mi ?
Eğer böyle bir şeyle karşı karşıya kalırsam ne yaparım sorusu..işte bu tek sebep..Ama, dur bitmedi..
Bu soruya cevabım,fikrim,kararım NET!

Yazdıklarım;yapacaklarımın teminatıdır...

Bu yüzden ne hissettiğimi anlamanı öneririm..
Hangimiz kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyleri yapmayarak yaşamaya çalışıyoruz?
Ya da kaç kişi  dürtülerinden önce gururu ve kendine olan öz saygısını öncelikli sayıyor ?
Biliyorum , her sorgu gerçekle biraz daha yüzleşme zorunluluğu doğuruyor..
Her kelime nasıl da güvensiz olduğumu çıkarıyor ortaya..
Bazen gerçekten her şey biter..
İşte o zaman dürüst ol ve acı gerçeği haykır yüzüme , bittiğini söyle..
Kulağına acımasızca gelmesin sakın,emin ol sana sadıkken ve seviyorken başka birinin kalbini kazanmaya çalışman kadar hiç birşey acıtamaz daha fazla..


Aldatırsan canım yanar..
Canım yanarsa sen YANARSIN!!!

20 Mayıs 2014 Salı

Bir Dilek Tut Bugün

Hayallerimiz var mı ?
Evet mutlaka vardır , hayaller hedefler , günlük planlar...
Bunlar olunca hayat daha yaşanılası ve daha keyifli bir hal alıyor..Tamam; bunların olduğunu varsayalım..
Peki uğruna savaştığımız, önceliğimiz olan ,her gün hatırlayıp bu uğurda bir şeyler yaptığınız hayaller mi bunlar ??
Yoksa olmayacağını düşündüğünüz sadece hayal olarak kalacak,kendinizi buna inandırdığınız için HAYAL " den öte gerçeklik kazanamayacak şeyler mi var düşüncelerinizde.. ?
Önemli olan bu zamana kadar ne olduğu değil zaten, önemli olan farkındalık ve harekete geçmek...
İstediğimizi,istediğiniz kadar oku, bunu hayata uygulayamadıktan sonra ne anlamı olabilir ki ?
Neyse yapılmayanlara değil , yapılacaklara odaklanalım en iyisi..
Daha önce en beğendiğim kişisel gelişim kitaplarından biri olan "Evrenden Torpilim Var" da Aykut Oğut"un bahsettiği egzersizlerden de biri olan bir uygulama olan "YARATIM PANOSU" nu daha geniş kapsamlı uygulamaya karar verdim..
Bu zaten bilinen en eski uygulamalardan biri olarak modern bilimin de onayladığı ve sonuçlarını çok kolay gözlemleyebileceğiniz bir egzersiz olan bu Yaratım Panosu öncelikli olarak olmak istediğiniz yeri belirlemekten geçiyor.
En çok neyi istiyoruz?
Hangi arabaya sahip olmak istiyorsak ya da hangi evde oturmayı hayal ediyorsak ..
İş olarak olmak istediğimiz pozisyondan tutun da kişisel olarak gelmek istediğiniz noktaya kadar bütün hayallerinizi bir bir ortaya koyuyorsunuz.
Ama önemli olan bunları "yaa madem oluyor şunu da isteyeyim bari.." edasıyla değil, gerçekten sahip olmayı istediğimiz şeyleri belirleyerek yapmamız gerekiyor..
Sonrasında görsel algımızda gerçeklik oluşturabilmemiz için bu hedeflerimizi bize hatırlatacak görseller buluyoruz.Bunu bulmak ta çok çok kolay.İnternet size geniş bir ağ sağlayacaktır..
Ben daha önce okuduğum  bir kitabın yarattığı ilk etkiyle küçük bir pano hazırladım ve oraya astığım hedeflerimin yarısına sahip oldum çok şükür...
Buradaki mantık bilimsel olarak beyinin görsel olarak algısının gerçeklik kavramı olmadan yapabilmesi olarak yorumlansa da benim yaptığım şey hayallerim gözümün önünde olduğu için her gördüğümde olmasını dilemekten ve inanmaktan öteye geçmedi..
Bu sayede şimdi istediğim evde oturuyorum ve çok sevdiğim bir işte çalışıyorum...Ve bir çok şey daha..
Tabi ki hayaller biterse hayat biter..Hayal kurmaya ve panomu genişletmeye gün geçtikçe devam edeceğim.
İşte gelecek planlarımı yansıtan yeni hedeflerimin görselleri..











Yazdıklarım Sana Gitsin ...

Bazen hayat mükemmele yakın seyrederken bile bir şeylerin eksik olduğunu hissettiğiniz oldu mu ?
Benim oldu..
İçimde beliren bir boşluk oluşuyor bazen,tanımlayamadığım..
Çok şükür ki hayal ettiğim yerde oturuyorum ve olmak istediğim kişi ile birlikteyim..
Çook sevdiğim bir işim ve ailemle planlar yapabileceğim iki gün hafta sonu tatiline sahibim..
Tıpkı hayalini kurup,hedef panoma yazdığım gibi..
Ama sabahları uyanırken bir garip duyguyla uyanıyorum.Bir şeyler eksik, evet bu doğru ama neyin eksik olabileceğine dair bir fikrim yok..???

Ya da tamam kabul! Evet fikrim var..
Bunu söylersem suçlu gibi mi görünürüm bilmiyorum. Hani şu kadınların bitmek bilmeyen "Daha.."ları vardır ya erkeklerin anlamak istemedikleri..
Daha fazla ilgi,daha fazla birlikte geçirilmiş vakit,daha fazla güzel söz,daha özel hissetme isteği;daha daha daha...

Duygusal boşluk ve kendini eskisinden daha az değerli hissetme bütün önemli dediğimiz şeylerin önemini bir anda yok ediyor.
Her şey olabilir hayatınızda ama hayatınızın temel taşı ile ilgili bir eksikliğiniz ya da duygusal boşluğunuz varsa işte o zaman sahip olduklarınız ve olacağınız her şey önemini yitirmeye başlıyor aniden.
Tam olarak bu dönemden geçiyorum bu günlerde ve nasıl düzeleceğini de iyi biliyorum...
Biraz daha ilgi ve belki de..
Ya da tamam unut gitsin...ESKİSİ GİBİ yüzümü ellerinin arasına al o bile yeter..

19 Mayıs 2014 Pazartesi

PİNOKYO " ya "MERHABA" deyinn..

Yaklaşık 6 ay önce aniden burnumun ucunda sivilce görünümlü sert bir şey belirdi.O gün bu gündür de hala durur kendisi burnumun tam sol uç kısmında.
Yuvarlak mı yuvarlak garip bir kıkırdak sanırım,bakıldığında burnumun sol tarafının bağımsızlığını ilan edip , Pinokyo misali uzadığı çok çok belli..

İlk başta dalga falan geçen çok oldu , "yalan mı söyledin vesaireler.." "aa bak böyle giderse burnunun ucunu görebileceksin"ler..
Tam 6 ay geçti aradan..
İlk çıkışını dün gibi hatırlıyorum,,İş yerindeydim ve aynanın yanından geçerken bir ışık belirdi gözüme..
Dönüp baktım ve bir de ne göreyim..?
Brozlaştırıcı fondaten sürdüğüm yüzümde bir beyaz parlak nokta...!
İşte tam orada  ; burnumun ucunda...!!!!!!!
O gün, bugündür ;
her görenin "geçer,sivilcedir,hem sen söylemeyince belli olmuyor " dediği beyaz noktamdan sadece burun ameliyatı ile kurtulabileceğimi öğrendim.
Tamam madem illa bir masal kahramanına dönüşecektim ; deniz kızı olaydım..

Ya da saçlarım 5 metre olsaydı da Rapunzel deselerdi bana..........
Hiç olmadı hiç; 23 yaşından sonra Pinokyo olmak hiç yakışmadı bana..
Sihirli peri duy sesimi....
Hadi gel düzelt beni ....
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...