13 Haziran 2014 Cuma

Sebastian

Kimsin sen Sebastian ?
Çocukluğumdan beri duyuyoum adını...
Öyle ahenkli geliyor ki kulağa ismin..
Hep duymak , dinlemek istiyor insan..

Hadi söyle sebastian..
Herkes haykırıyor ADINI..
Kulaklarımdasın işte ..
Seni tanımak istiyorum..
Hem de tutkuyla bu gidişle...

Evettt şunu da anlamış oluyoruz ki hep beraber..
Şiir falan yazmamalıymışım..

Tamam şiir falan boşverelim de size de çok tanıdık , sanki ailenizden birinin adıymış gibi geliyormu hiç SEBASTİAN ismi ???
Ya da sadece benim algıda seçiciliğimden ötürü mü ? bütün filmlerde bu isim kullanılıyormuşgibi hissediyorum ???

Şöyle bir baktığımda ; Sebastian isminin tanıdık gelme sebebinin en geçerli nedeni neredeyse bütün yabancı filmlerde hizmetlilere verilen sabi bir isim olması..

San Sebastian ;
  1. İspanya'nın kuzey bölümünde bulunan bir şŸehirmiş... Muhtemelen San eki düşerek sadece SEBASTİAN olarak kullanılmaya başlanmış ve bu şekilde beni bulup , türlü hillegal yollardan geçerek bilinçaltıma yerleşmiş...,
Son olarak ; eklemeden edemeyeceğim ki ;
Yeni bir sayfa var bir sosyal paylaşım sitesinde ve ' söyle ona Sebastian ' başlığı ile çok güzel tag'lar paylaşıyor..
İşte birkaçı...




Vazgeçtim Okumuyorum Seni / Uğur Koşar

Uğur Koşar Kitapları
Daha kaç gün geçti bilmiyorum üzerinden...
Kitaplarını tanıtmış , beğendiğim kısımlardan alıntılar yapmıştım..
Hatta o kadar çok etkilenmiştim ki yazdıklarından ; başucu kitabım olarak yatağımın hemen yanına koymuştum..
Ama hiç oldu mu ki sevgili Uğur Koşar ?
Evet ilk kitapların hakkındaki düşüncelerim hala değişmedi..
Başarılısın ve herkese hitap edebilme yetisine sahipsin ama şu 'Rabbin İçin Sabret' kitabını ' herkese hitaptan' çok ' gerizekalılara ' hitaben yazmışsın gibi hissettim okurken..
İnsan kendini tekrarlarsa bu gerilediğini gösterir..
Yazdığın çok değerli bir kaç kitaptan sonra sadece satıyor diye , insanlara aptalmış muamelesi yapıp aynı bilgileri farklı kelimelerle pazarlamak hiç şık olmadı..
Sen ki kendini insanlara yol göstericiliğe adamış bir insan iken....
'Rabbini bilen Kendini Bilir' kitabındaki uslubundan sonra vermiş olduğun hizmeti sorgulama gereği duydurdun bana..
Neden mi ?
Çünkü ; zaten okuyucuların sordukları soruları bile pazarlama aracı görerek bunlara cevap verip yeni bir kitap çıkarmış olman yetmezmiş gibi , birde vermiş olduğun cevaplardaki yardımcı olmak değil de daha çok kınamaya çalışan uslubun hiç hoş izlenimler uyandırmadı bende..
Sonuç olarak demek istediğim ; kaliteden ödün vermeden özgün bilgiler ve kendini tekrarlamadığın bilgiler içeren kitaplar çıkarıyor olsaydın inan yazdığın sürece seni okumaya devam edecektim...
Ama üzgünüm ; VAZGEÇTİM -- OKUMUYORUM SENİ   /   UĞUR KOŞAR....

UĞUR KOŞAR

12 Haziran 2014 Perşembe

KANDİLİN NE OLDUĞUNU BİLMEYENLERİN ' KANDİL MESAJI ' KARMAŞASI !!!!!

Tamam kabul !
Zamanında ailemin çok iyi bir alt yapı oluşturmasına rağmen , zaman geçtikçe dini bilgilerim zayıfladı ve unutulmaya yüz tuttu..
Daha okula başlamadan 15 dua bilen zeki kız çocuğu , büyüdükçe yerini akşam ne yediğini hatırlamayan balık hafızalı kadına dönüştürdü..
Haliyle dua - bilgi hak getire...

Ama ne demişler ; zayıf noktalarını farketmen , senin zaferindir.!!!
Off tamam böyle birşey dememiş kimse..Tabi şimdiyeye kadar..!
Ben söyledim oldu işte...

Demem o ki ; hani böyle kandil neymiş ?-neden önemliymiş ? hiç bir şey bilmeden ama sanki aylardır kandil gelsin de mesaj bombardımanı yapayım diye bekleyen insanların paylaşımlarından nefret ettim bugün..
Özellikle sosyal medyanın samimiyetsiz duyarlılıkları beni birçok şeyden soğutuyor...
Özellikle bu şekilde, tamamen sürü içgüdüsü ile yapılmış yapmacık duyarlılıklardan!!!!

Her neyse efendim ;ben bugün ( henüz ) kimseye kandil kutlama mesajı göndermedim ve göndermeyi de düşünmüyorum...
Birinci sınıf yakınlarımı tek tek arayıp konuşmayı ve sonrasında da geceyi bugünün anlam ve önemine uygun geçirmeyi planlıyorum..
Hoş ; ne zaman böyle planlar yapsam belkide ayın en yorgun gününü geçiriyormuş gibi hissettiğimden erkenden uyuya kalıyorum ama bu gece direneceğim bu konuda :))
Bilmeyenler ya da benim gibi bildiklerini unutan ve uygulayamayanlar için aşağıda bugünün anlam ve önemini belirten bilgilendirme yazısı ile sizleri baş başa bırakıyorum..
En samimisinden ; HAYIRLI KANDİLLER DİLERİMM:):)



Şaban ayının on beşinci gecesi olduğu zaman, gecesinde ibadete kalkın. Ve o gecenin gündüzünde (kandilden sonraki gün) oruç tutunuz. Çünkü o gece güneş batınca Allah Teâlâ o andan fecir oluncaya kadar: 'Benden mağfiret dileyen yok mu, onu mağfiret edeyim. Benden rızık isteyen yok mu, onu rızıklandırayım. (Bir belâ ile) müptelâ olan yok mu, ona kurtuluş vereyim' buyurur." (İbn Mâce)
Berat gecesi, Kur'an-ı Kerim'in Levh-i Mahfuzdan dünya semasına toptan indirildiği gecedir. Buna inzal denir. Kadir gecesinde ise Peygambere ilk kez ve parça parça indirilmeye başlanmıştır. Buna da Tenzil denir.
 Ayrıca Kur'an-ı Kerim'de'Apaçık Kitaba yemin olsun ki, Biz Kur'an-ı mübarek bir gecede indirdik. Biz, gerçekten uyarıcıyız. O mübarek gecede, her hikmetli iş katımızdan bir emirle ayırt edilir...'(Duhan, 44/1-4)
Ayette geçen, 'mübarek gece'den maksat; Berat Gecesidir. Kur'ânın bu gecede, Yedinci semadan dünya semasına indirildi. Kadir gecesinde ise ilk kez Peygamber Efendimize indirilmeye başlandı.
Allahü teâlâ, ezelde, hiçbir şey yaratmadan önce, herşeyi takdîr etti, diledi. Bunlardan, bir yıl içinde olacak her şeyi, bu gece meleklere bildirir.
 Kur'ân-ı kerîm, levhilmahfûza bu gece indi. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem bu gece çok ibâdet, çok duâ ederdi.
 Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
 (Şa'bân-ı şerîfin onbeşinci gecesi olunca, o geceyi ihyâ ediniz ve gününde oruç tutunuz! Muhakkak ki, Allahü teâlâ, "Magfiret olunmak isteyen yok mudur, magfiret edeyim. Rızık isteyen yok mudur, rızık vereyim. Kim ne isterse vereyim!" buyurur. Bu hâl sabaha kadar devam eder.)
 (Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde yapılan duâ, tevbe, red olunmaz. Fıtr Bayramının ve Kurban Bayramının birinci geceleri, Şa'bânın onbeşinci (Berât) gecesi ve arefe gecesi.)
(Berât gecesini ganîmet, fırsat biliniz. Şa'bânın onbeşinci gecesidir. Kadir gecesi çok büyük ise de hangi gece olduğu belli değildir. Bu gece (Berât gecesinde) çok ibâdet ediniz. Yoksa kıyâmet gününde pişmân olursunuz.)
 (Şa'bânın onbeşinci gecesinde Allahü teâlânın kulları üzerine rahmeti zuhûr edip, mü'minleri magfiret eder, bağışlar. Kâfirlere ise mühlet verir. Kin ve hased sahibi olanları bu sıfatları terk edinceye kadar kendi hâllerinde bırakır.)
 (Şa'bân ayının onbeşinci gecesi, rahmet-i ilâhi dünyayı kaplar, herkes affolur. Ancak haksız yere müslümanlara düşmanlık besleyen ve Allahü teâlâya ortak koşan magfiret olunmaz.)
Âişe vâlidemiz, Peygamber efendimizin Berât gecesinde, sabaha kadar ibâdet ettiğini görünce sordu:
 - Yâ Resûlallah, Allahü teâlânın en sevgili kulusun! Buna rağmen niçin bu kadar kendini yoruyorsun?
 Peygamber efendimiz şöyle cevap verdi:
 - Ey Âişe, ben şükredici kul olmıyayım mı? Ey Âişe, sen bu gecede, ne olduğunu bilir misin?
 Âişe vâlidemiz tekrar sordu:
- Bu gecenin diğer gecelerden üstünlüğü nedir yâ Resûlallah?
 Peygamber efendimiz şöyle cevap verdi:
 - Bu sene içinde doğacak her çocuk, bu gece deftere geçirilir. Bu sene içinde öleceklerin isimleri bu gece özel deftere yazılır. Bu gece herkesin rızkı tertip edilir. Bu gece herkesin ameli ve işleri Allahü teâlâya arz olunur.
Bir kimse, evinden ayrılıp yolculuğa çıkar. Hâlbuki, onun adı yaşıyanlar defterinden, ölüler defterine geçirilmiştir.
 Gâfil olmamalı, bu geceyi mutlaka ihyâ etmelidir. Kazâ namazı kılmalı, Kur'ân-ı kerîm okumalı, duâ, tevbe etmeli, sadaka vermeli, müslümanları sevindirmelidir. Bunların sevâbını ölülere de göndermelidir.
 Bu gecelere saygı göstermek, günâh işlememekle olur.
 Bu gece, Allahü teâlânın ihsân ettiği bütün ni'metlere şükretmeli, yapılan hatâlar, günâhlar için de tevbe istigfâr etmeli, Cehennem ateşinden kurtulmayı istemelidir.
 "Yâ Rabbî, bize dünya ve âhıret saâdeti ihsân eyle, bize hidâyet verdikten sonra, kalblerimizi kaydırma" diye duâ etmelidir.
 Diğer bir Ayeti Kerimede ise Berat Gecesi"ni idrak eden herkes, Yüce Allah"ın Kur"an-ı Kerim"deki; “De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah"ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. ŞüphesizAllah bütün günahları affeder. Çünkü O,çok bağışlayan, çok merhamet edendir” müjdesinin farkına vararak kendi özüne dönmeli, ümitlerini canlandırmalı,bağışlama ve bağışlanma duygularını güçlendirmelidir.

BİR RÜYA GÖRDÜM SANKİ...!

Son zamanlarda hatırlayamadığım esrarengiz rüyalar görmeye başladım..
Ama öyle sıradan ölmüş biriyle konuşmak ya da birinden kaçmak vs gibi değil...
Bayağı bayağı aksiyon sahneler yaşıyorum rüyalarımda..
Ya da daha kötüsü ya aldatıldığımı öğrenip katil oluyorum ya da şeytanla karşılaşıp imana geliyorum :):)
Her şey iyi güzel de bu rüya görmenin en gıcık yanı , sabah uyandığımda rüya gördüğümü hatırlamak ; ama ne gördüğümü hatırlamamak..
Genelde gece rüyamda yaşadığım aksiyon dolu sahnelerden dolayı çığlık çığlığa uyandığımı hatırlıyorum ; eşime " çok korktum yaa " deyip kafamı yastığa koyduğum an o salak rüyaya kaldığım yerden devam ediyorum...
Sabah uyandığımda ilk aklıma gelen şey ne kadar korkmuş olduğum oluyor ama her seferinde hiç bir şey hatırlayamıyorum ve haliyle de ne anlama geliyor , deliriyor muyum ? , yoksa bilinç altın aptal-saptal şeylerle dolduğundan dolayı bana bir işaret mi gönderiyor bilmiyorum.....
Bildiğim tek şey bu hiç te eğlenceli değil...!

Harry Potter'dan replikler..

Bilimin açıklama getiremediği 10 ilginç konu

Modern tıbbın bir çok merak edilene cevap bulabildiği günümüzde , yapılan araştırmalara rağmen henüz cevabı bulunamayan ve açıklama getirilemeyen olaylarla ilgili bir liste düzenlenmiş..
Amerikan LiveScience dergisinde, yüzyıllardır gizemi çözülmeye çalışılan, varlığı ve yokluğu tartışılan, somut kanıtlara sahip olunamadığı için ‘sır’ olarak kalmayı sürdüren, bilimin bir türlü kesin ve akla yatkın bir açıklama sunamadığı tuhaf, ürpertici, merak uyandırıcı, en çok konuşulan ‘10 Gizemli Olgu’nun listesi yayımlanmış...



1 - BEDEN / ZİHİN BAĞLANTISI
"Bir efsaneye dönüşen ‘plasebo etkisi’ zihinle beden arasındaki muhteşem ilişkinin en basit kanıtı. Bu etki kendini şöyle gösteriyor: Sahte, yani aslında ilaç olmayan bir ilaç aldıklarından habersiz denekler, dertlerine derman olacak bir hap ya da şurup içtiklerini düşündüklerinden kendilerini daha iyi hissediyorlar. Üstelik etki kimi zaman bununla da kalmıyor, tıbbi belirtilerde de düzelme görülüyor. Bazen de bu ‘yalancı’ ilaçların işe yaradığını kanıtlamak istercesine, içtiklerinin etkisiyle acı çekiyorlar. Plasebo deneklerine bakınca, insan ister istemez, zihin neye inanırsa bedeninin de onu yaşadığına hüküm getiriyor. Pek çok uzman, zihnin yardımıyla bedenin kendi kendini iyileştirebilme kabiliyetinin, modern tıbbın yaratabileceği bir ‘mucize’den kat be kat büyüleyici olduğuna inanıyor.

2 - HAYALETLER
“Ölü insanlar görüyorum” repliğiyle zihnimize kazınan ‘Altıncı His’ filminden, lisedeyken ev partilerinde pek çoğumuzun katıldığı masum ruh çağırma seanslarından, çocukken masal gibi dinlediğimiz korkulu hayalet hikâyelerine kadar ruhlar üzerine hep konuşulur. Hayaletlerin varlığı hakkında ciddi bir kanıt olmamakla birlikte, onları gördüğünü, onlarla konuştuğunu, onların fotoğraflarını çektiğini ısrarla anlatan -içten ya da değil- şahitler, pek çoğumuzun yakın çevresinde bile mevcut.
Not : Ben bu filmi hala izlemediğim için bahsettikleri repliği de bilmiyorum haliyle..Ama izlenecekler listeme ekledim gitti..

 3 - DEJA VU
Fransızca bir kelime olan ‘déjà vu’, Türkçede ‘daha önce görülmüş’ anlamını taşıyor. Açıklamak istediği durum ise şu: Özel bir anı ya da birtakım koşulları, aynı şekilde daha önceden de yaşamış olduğunuzu hissetme hali. Herkesin hayatında bir ya da birkaç kez yaşadığı bu duygu, şaşırtıcı, anlaşılmaz, gizemli ve evet ürkütücüdür. Birçok kişi ‘déjà vu’ hissini psişik bir deneyim olarak algılar. Birçok kişiye göre ise bunlar, önceki hayatlarımızdan davetsiz çıkıp gelen anlık karelerdir. Araştırmacılar ‘déjà vu’ ile ilgili bazı açıklamalar yapmaya çalışsalar da, bu tuhaf hissin nedeni, bir gizem olmayı sürdürüyor.
Not: Bazıları da bu deja vu denen yanılsamanın reearkarnasyondan dolayı olduğunu , önceki hayatımızda yaşadıklarımızı hatırladığımızı idda ediyorlar ki ben buna katılmıyorum..


 4 - TAOS UĞULTUSU
ABD’nin New Mexico eyaletinde bulunan küçük Taos kentini ziyaret eden bazı turistler ve vatandaşlar, yıllardır, çöl havasında gizemli, güçsüz, düşük frekansa sahip bir uğultu ve titreşim duyduklarını anlatıyorlar. Bu iddiada bulunanlar, Taos vatandaşlarının sadece yüzde ikisini oluşturuyor. Bazıları bunun çöldeki garip birtakım akustik sorunlarından kaynaklandığını düşünürken, bazıları da bir çeşit kitle histerisi ya da uğursuz bir sır olduğuna inanıyor. Duyulduğu iddia edilen sese ister vızıltı, ister uğultu, ister titreşim deyin; ister psikolojik, ister doğal, ister doğaüstü olduğuna inanın... Hakkında bilinen bir tek gerçek var: O da şimdiye kadar hiç kimsenin bu garip sesin kökenini ortaya çıkaramadığı.
Not: Amerika'ya gittiğimde bizzat deneyimleyeceğim , bakalım bu sesler gerçekten duyuluyormuymuş ?

Taos
 5 - DUYU ÖTESİ ALGI
Hem Doğu, hem de Batı toplumlarında, bazı insanların bir çeşit psişik güçleri olduğuna inanılıyor. Bugüne dek psişik güçleri olduğunu iddia eden kişiler, araştırmacılar tarafından pek çok teste tabi tutuldu. Ancak elde edilen sonuçlar her seferinde ya olumsuz ya da muğlak ve şüpheliydi. Altıncı hissin gücüne inanan pek çok kişi, psişik güçlerin test edilemeyeceğini, çünkü bir nedenle kendilerine şüpheyle yaklaşanların ya da bilim adamlarının yanında azaldığını vurguluyor. Eğer bu tespit doğruysa, bilimin psişik güçlerin varlığını, gelecekte de ne ispat edebilmesi ne de çürütebilmesi mümkün görünmüyor.
Not: Tabii bu olmadıkları anlamına da gelmiyor..

 6 - ÖNSEZİ
İster altıncı his, ister önsezi, ister kötü hisler diyelim; hepimizin hayatımızda en az bir ya da birkaç kez garip sezgilerimizi rehber alarak hareket ettiğimiz olmuştur. Elbette bu karamsar hislerimiz çoğunlukla yanlış çıkar. Ancak kimi zaman kimi insanların altıncı hisleri -ne yazık ki- doğru alarm verir. Psikologlar bu durumu açıklarken insanların bilinçaltlarında, farkında olmadan çevremizdeki dünya hakkında bilgi topladığını vurguluyorlar. Bu şekilde biz aslında sadece ‘görünüşte bilmediğimiz’ bazı şeyleri biliyor ya da hissediyoruz. Ancak söz konusu bilgiler bilinçaltımızın derinliklerinde yaşadığı için, bunun nasıl olduğunu bir türlü anlayamıyoruz. Bu açıklama kimileri için tatmin edici olsa da pek çok araştırmacıya göre önsezi, kanıtlanması ve üstünde çalışılması zor bir konu.


Deja-vu

7 - ÖLÜMDEN SONRA HAYAT
Hayatlarında bir kez ölüme yakın deneyim geçirmiş kişilerin bazıları, karanlık bir tünelde yol alıp, sonunda beyaz bir ışık huzmesine kavuştuklarına dair hikâyeler anlatır. Bunlar arasında sevdiklerinize kavuşmak, garip bir huzur hissetmek gibi daha renkli öyküler de mevcuttur. Bu deneyimler son derece etkileyici olmakla beraber, maalesef kimse ‘öbür taraf’tan elinde bir kanıtla ya da doğrulanabilir bir bilgiyle geri dönmeyi başaramadı. ‘Öbür dünya’ meselelerine kuşkuyla yaklaşanlar, söz konusu deneyimlerin travma geçirmiş bir beynin gördüğü halüsinasyonlar olduğunu vurguluyorlar. Tabii bu nedenle de son derece doğal ve açıklanabilir olduklarını... Ölüp de geri dönen olmadığına göre, bu konu gizemini koruyacak.

 8 - UFO’LAR
UFO deyince genelde insanların aklına uçan daireler, kısacası uzay gemileri gelse de UFO’nun açılımı ‘Tanımlanamayan Uçan Nesne’... Ve bu nedenle evet UFO diye bir şey var. Çünkü dünyanın her tarafında, gökyüzünde ne olduğunu tanımlayamadıkları birtakım objeleri gördüğünü söyleyen insanlar var. Ancak bu obje ve ışıklar, aslında uçak mıdır, meteor mudur yoksa gerçekten Marslıların son model uzay gemisi midir.. Bu bir türlü açıklığa kavuşamıyor.




 9 - ASLA BULUNAMAYAN KAYIPLAR

İnsanlar bazen kaybolur. Bazıları yaşadıkları hayattan kaçar, bazıları büyük çaplı ve cesetlerin tanınamadığı kazalarda yitip gider, bazıları cinayet kurbanı olur. Kayıplar ölü ya da diri bulunur. Ancak bazı insanlar vardır ki adeta buharlaşırlar. 1872’de Portekiz yakınlarında bulunan ‘hayalet gemi’ Marie Celeste’in mürettebatı, Amerikan işçi lideri Jimmy Hoffa bu şekilde kayıplara karışanlardan sadece bazıları. Kaybolanlar, normal şartlarda polis soruşturması, itiraflar ya da tesadüf sonucu bulunuyor. Ancak ortada kanıt olmadığı zaman insan, psişik detektiflerin işe ele atması gerektiğini düşünüyor.

 10 - BÜYÜK AYAK
Bu gizem de Amerika’dan... Yeni Kıta’da yıllar boyunca, insana benzeyen, bol tüylü, son derece iri, ‘Büyük Ayak’ adlı bir yaratığı gördüğünü iddia eden sayısız insan ortaya çıktı. Tüm kıta çevresinde kaydedilen iddialar eğer doğruysa, aslında binlerce Büyük Ayak’ın yaşıyor olması gerekirdi. Ancak bugüne kadar bu korkunç yaratığa ait tek bir ceset bile bulunamadı. Ortada belirsiz fotoğraflar, video kayıtları ve tanıkların açıklamalarından başka bir şey yoktu. Görünen o ki, Büyük Ayak da, İskoçya’nın varlığı bir türlü kanıtlanamayan ünlü Loch Ness canavarı gibi gizemler dünyasındaki yerini koruyacak."

Büyük ayak


                                                                                                                                       - ALINTIDIR-

11 Haziran 2014 Çarşamba

Kediler hep mi böyleydi ? Yoksa benim kedim mi delirdi ?????


Mia ' yı çok seviyoruz evet ama son zamanlarda gerçekten ondan kaçar olduk..
Bütün gün işteyiz , kediciğimiz evde yalnız kalıp , sıkılıyor , bunu biliyorum..
Oyun da oynamamız gerek, enerjisini atması lazım ..
Bunu da çok iyi biliyorum..
Ama Mia bizi ısırmaktan başka bir şey yapmaya vakit bulamıyor ki...!
Başta güzeldi patileriyle parmaklarımızı tutmaya çalışmalar , minicik ağzıyla ısırmaya çalışımalar falan ama gün geçtikçe büyüyor ve dişlerini bir görseniz iğne gibi sivri ; bıçak gibi keskin...
Sanki evde kedi değil de , safariden çalıp getirdiğimiz bir çita yavrusu besliyoruz..
Aynı familya'danlar zaten...biliyorum..
Ama benim gördüğüm kediler hiç böyle değildiii..
Bunları ; pitik pitik zırlayarak hareket eden - yürüyen ; biraz hiperaktif ; ani hareketler yapan , avlama içgüdüsü ile gerekli gereksiz şeylerde pusuya yatan , yemek verene kadar gözlerinin taa en içine en masum bakışını atan ama karnı doyduktan sonra arkasına bile bakmadan kaçan , evde bakıldığında kendi halinde takılan , ye-iç-yat modunda etliye sütlüye karışmayan hayvancağızlar olarak bilirdim hep..
Gerçekten böyleyse kedicikler bizim evde beslediğimiz ne oluyor acaba?????

masum kedi
İlk bir ay dünya tatlısı Mia'mızı son günlerde tanıyamaz olduk...
Eve giriyoruz akşamları iş dönüşü ; zaten bizi kapıda karşılıyor..
Alıyorum hemen kucağıma öpüyorum , 'biz geldik kızımmm,ben seni çok özledim ' diyorum...
Hopp; Mia kulağıma takıyor hemen bir diş...
Diyorum ki karnı çok aç , ölmüş hayvancağız açlıktan..!Daha üzerimdeki montumu çıkarmadan yemeğini hazırlıyorum..
Neyse yemeğini yiyor , kakasını yapıyor , bir güzel yalıyor her tarafını - temizleniyor ve yine yanımıza geliyor..
Bu sırada biz de yemek yemiş ve dinleniyor oluyoruz genelde...
Mia başlıyor hemen ayaklarımıza saldırmaya..
Genelde ayak tercihi eşiminkiler oluyor..Daha lezzetli geldiğinden mi yoksa Mia'nın onu daha az sevdiğinden midir bilinmez..
Yok ısırıyor-sen oyna- ya çok acıyor ama al şunu gibi memnuniyetsiz ifadelerden sonra kediyi eve alıp-getiren kişi olarak kendimi sorumlu hissediyorum ve ilgilenmeye çalışıyorum kendi çapımda..
İlgilenmek derken yapabildiğim tek şey Mia'nın oramı buramı ısırmasına izin vermek..
Çünkü başka birşey yapılmıyor küçük canavarla..
Dün akşam kucağımdayken onu öpmek üzere yanağıma yaklaştırdığım sırada yanağıma geçirdiği o incecik dişlerin acısından sonra bu işe bir Dur demeye karar verdim..
Keşke bu yazdıklarımı bir kedinin de okuyup anlama ihtimali olsaydı da deseydim  ;
Neyi ısırırsan ısır ama bir daha asla beni ısırma MİA!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

ısıran-canavar kedi

KAĞIT ÜZERİNDEKİ ŞEKİLLER....

Önümde bir kağıt parçası..
Bilinçsizce karalıyorum ...gelişi güzel...yazışı güzel....
Sanki karaladıkça içim rahatlıyor bir ferahlıyorum..
Genelde işlerimin yoğun olmadığı zamanlarda ya da bir şeyler düşündüğüm zaman bilinçsizce yaptığım bu davranışı ; bir gün sorgulama gereği duydum..
Çünkü farkettim ki hep aynı şekilleri çiziyorum..
Meğer bu konuda yıllar önce araştırmalar yapılmış ve çizilen o şekillerin kişilik hakkında bir çok ipucu verdiği kanıtına varılmış..
Evet;
Benim çizdiğim çizgilere baktığımda gerçekten de doğruluk payının olduğunu ve buradaki verilere itibar edebileceğinizi gönül rahatlığı ile söyleyebilirim..
Bakalım sizin bilinmeyen yönleriniz ve kişilik analiziniz nasıl çıkacak ????
ÜÇGEN: Öğrenmeye susamış, araştırıcı, tehlikelere atılmayı göze alan ve güçlü bir iradeye sahip biri sürekli üçgen çizer. Bu kişi zor karar verir ama hiç kimse onu kararından döndüremez.
KÜP: İşte size pratik, gerçekçi biri. Güven altında olmaya büyük önem verir, mesleğinde ve ilişkilerinde sağlam temeller kurabilmek için canla başla çalışır. Küp çizen kişilerin hayal güçleri kuvvetlidir aynı zamanda prensip sahibi olurlar.
YILDIZ: Altı köşeli yıldız çizen kişilerin insan doğasının erkek ve dişi yanları arasında bir denge kurabildikleri anlaşılır. Meraklı, öğrenmeye açık, konuları derinlemesine inceleyen kişilerdir.
KALP: Aşırı derecede duygusal kişiler, akıllarına estikçe kalp çizerler. Aşkta sadakat onlar için çok önemlidir. Her daim hislerinin sesini dinleyerek hareket ederler.
ÇİÇEK: Daha çok kadınların çiçek resmi çizdiklerini söylenebilir. Hayatlarının en romantik dönemini yaşayanlar çiçek çizmeye meraklı oluyorlar. Bu kişiler duyarlı ve dost canlısı olurlar.
KUŞ: Uçan bir kuş çizen kişilerin hayal güçleri çok kuvvetlidir. Her zaman büyük hayaller peşinde koşmaya bayılırlar. Ayrıca seyahat etmeyi, macera yaşamayı da severler.
DAİRE: Daire şekli sonsuzluğu, bütünlüğü, birliği ve korumayı simgeler. Kalbi sevgi dolu olan esprili kişiler, daire çizmekten hoşlanırlar. Genelde kendilerini ikinci planda tutarlar.
PARALEL ÇİZGİLER: Soğukkanlı ve acil durumlarda hemen harekete geçmeyi başaran kişilerdir. Ne istediklerini çok iyi bilirler. Eğer çizgiler diagonal çizilmişse, o kişinin lider olma eğiliminde olduğu söylenebilir.
KARE: Ciddiyeti, kararlılığı simgeler. Pratik amaçlara yönelen ve özü sözü doğru kişiler kare çizerler. Hayatlarını güvence içinde sürdürmeye çalışırlar.

10 Haziran 2014 Salı

SANIRIM PİSİKOLOJİK SORUNLARIM VAR..

Yahu şu bloğumla yakından ilgileneyim , bakıldığında daha bir şık , farklı , daha bir profosyonel görülsün istedim ama istemez olaydım..
Bütün işim , gücüm , beyin fırtınası yaptığım tek şey naıl bir tema seçeceğim oldu..
Bu sayede benim gibi bloger arkadaşların şablon paylaştıkları sayfaları en az 100 kez tıkladım..
Bir nevi destek olmuş oldum onlara da..
Neyse ; şu tema olayı ile iki gün oldu haşır-neşir olalı..
Herkesin övünerek bahsettiği kişilik özelliklerinden biri olan ' MÜKEMMELLİYETÇİLİK' kavramından ; araştırmacı ruhumdan ; bloğumdan ; işimden ; geçirdiğim günden...............
Hepsinden nefret ettim..!
Eski halinde kalsın , gözüm de alışmıştı diyorum ama yok...
Taktım bir kere...O TEMA DEĞİŞECEK!!!!!!!!!!!!!

Akşam uyumak üzere yatağa yattığımda bile okumam gereken sevgili romanımı kenara itip , telefondan gözlerim buğulu ve şaşı görene kadar tema şablonlarını araştırmaya devam ettim...
Nitekim de aradığımı bulamadım..

İşte bu aşamaya gelene ; yani bir şablonda karar kılana kadar çok zorlu yollardan geçtim..
Ne şablonlar denedim ; nasıl tükenmişlik sendromlarına girdim bir bilseniz...
Sonunda artık araştırmaktan gına geldi de ' yeter artık olsun işte biri ' dedim ve şu anda görüntülediğiniz temayı kullanmaya başladım..
Ama " memnun musun ? " diye sorsanız ; içime sindiği için değil , artık gerçekten birini seçmezsem delirmekten korktuğum için seçtim bu temayı...
Sanki fena da olmadı gibi...???? Ya da çok mu sıradan ????

Bu konuda fikirlerinizi duymak beni çok mutlu eder..
Çünkü biliyorum ki ben şu lanet huyum yüzünden ; gerçekten içime sinen bir temayla karşılaşıncaya kadar ; o blog senin ; bu internet sitesi benim ; araştırmaya devam edeceğim.......


Yeni Bir Ben

Her yeni bir gün , yeni fırsatlar , hediyeler ve güzellikler çıkarır karşımıza..
Hayatın akışına kapılmış , öylesine savrulurken buna öyle alışmışız ki zamanın geçiyor olduğunu , her günün bitiminde idrak edebiliyoruz sadece..
Hep hedefimiz 'yarınlar'olmuş..
Anı değil , ' yarınları güzel yaşamaya ' adamışız kendimizi..
Anınmız yarınları kazanmaya çalışırken uçup gidiyor ellerimizden , hemde farketmeden..
Bütün bunları hemen her günün sonunda hisseder oldum malesef..
Sorunun ne olduğunu bilmek çözüme giden ilk yoldur...
Ama hayatımı çepeçevre saran şey , artık adına monotonluk mu demeli , metropolde yaşamanın kuralları mı yoksa son zamanların popüler tabiri ' tükenmişlik sendromu ' mu demeliyim bilemedim..
Ama siz anladınız benim demek istediğimi..
Bunun böyle gitmemesi gerektiğini , daha enerjik ve dolu dolu yaşamanın sadece biz istersek olabileceğinin bilincindeyim..
Evet bu iyi bir şey değil mi ?
Geriye sadece harekete geçmek kalıyor ki , karar vermek başarmanın yarısıdır..
Ben bugünden sonra , daha enerji dolu , daha pozitif , zamanını dopdolu geçiren , öğrenen , öğrendiklerini paylaşan ve önüne real hedefler koyan ve bu doğrultuda hareket eden biri olma kararı alıyorum...
Artık ; saat ilerledikçe enerjim düşmeyecek , aksine artacak..
İş çıkışları tek derdim eve gidip yemek yemek ve hemen yatmak olmayacak..
Özellikle çalışmadığım zamanları daha verimli geçireceğim..
Daha çok okuyacak,daha çok izleyeceğim..
Mesela ; akşamları hep düşündüğüm ama bir türlü hayata geçiremediğim şekilde bir saatimi yürüyüşe ayıracağım..
Daha az uyuyup daha dolu yaşamak için ne gerekiyorsa yapacak , her gün daha da mükemmel bir yaşama doğru hızlı adımlarla KOŞACAĞIM...
Ne demiş OVIDIUS ; 'Ya başlamamalı , ya bitirmeli..'
Ben işte tam da bugün başlıyorum tüm bunlara..

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...